O kaydı ve neredeyse düşecekti.
- He slipped and nearly fell.
O oraya varmadan önce, neredeyse hava kararacak.
- By the time she gets there, it will be nearly dark.
Amerika'da, benim programım hemen hemen her gün farklı ve benzersizdir.
- In America, my schedule is different and unique nearly every day.
İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.
- When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
Tom yaklaşık olarak senin ölçünün iki katı.
- Tom is nearly twice your size.
Dünya nüfusu bir yılda yaklaşık olarak 90 milyon kişi artıyor.
- The world population is expanding at the rate of nearly 90 million people a year.
Saat takriben altıdır.
- It's nearly six o'clock.
Yoldan geçerken az kalsın araba çarpıyordu.
- He was nearly hit by the car while crossing the street.
Jules Verne'in romanları adeta gelecekten haberler vermiştir.
- Jules Verne's novels nearly gave the news from the future.
He left a nearly full beer on the bar.
I am nearly forty and still not married.
- I am nearly forty and still unmarried.
Tom has been gone nearly three years.
- Tom has been gone for nearly three years.
... farthest reaching arms control treaty in nearly 20 years. This would be a follow on to the ...
... it nearly quadruples to more than six billion. ...