Hikâye doğru görünüyor.
- The story seems true.
Onun söylediği doğru.
- What he said is true.
Hakiki uyruğumuz insanoğludur.
- Our true nationality is mankind.
Bu da seninle ilgili gerçek.
- This is true of you, too.
Söylenti gerçek olamaz.
- The rumor can't be true.
Öğretmenimiz kelimenin tam anlamıyla bir beyefendi.
- Our teacher is a gentleman in the true sense of the word.
Onun tamamen doğru olduğunu sanmıyorum.
- I don't think that's quite true.
Bu, Fadıl Sadık'ın gerçek hikayesidir.
- This is the true story of Fadil Sadiq.
Sadece değişenler kendilerine sadık kalırlar.
- Only those who change stay true to themselves.
Bu gerçekten doğru değil.
- This isn't really true.
Bu gerçekten doğru değil.
- That's not really true.
O tam olarak doğru değildi.
- That wasn't exactly true.
O tam olarak doğru değil.
- That's not exactly true.
We spent all night truing up the report.