O, yakışıklı ve akıllıdır.
- He is handsome and clever.
Felicja'nın çocukları, babaları Łazarz'ın Justin Bieber'dan daha yakışıklı olduğunu düşünüyorlar.
- Felicja's children think that their father Lazarz is more handsome than Justin Bieber.
O, büyük ve yakışıklıydı.
- He was big and handsome.
Ona cömert bir aylık maaş ödenir.
- He is paid a handsome monthly salary.
Cömertçe ödüllendirileceksin.
- You will be rewarded handsomely.
Bu aktör hem yakışıklı hem de yetenekli.
- That actor is both handsome and skillful.
Yakışıklı bir adam, cehenneme gitmek için iyi bir nedendir.
- A handsome man is a good reason to go to hell.
O iyi bir çocuk ve daha da iyisi, çok yakışıklı.
- He is a good boy, and what is better, very handsome.
Yakışıklı prens çok güzel bir prensese aşık oldu.
- The handsome prince fell in love with a very beautiful princess.
Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
- He had handsome dark eyes with long lashes.