O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
- When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
- My mother looked at me with tears in her eyes.
Eve bir göz atmak için gideceğim.
- I will go and take a look at the house.
Buna bir göz atmak ister misin?
- Would you like to take a look at it?
Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
- Every time I look at this picture, I think of my father.
Meg bile bana bakmadı.
- Meg didn't even look at me.
Tom'un gözlerinde terör bakışını gördüm.
- I saw the look of terror in Tom's eyes.
Baştan çıkarıcı bakışların var.
- You have bedroom eyes.
Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
- My mother looked at me with tears in her eyes.
Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
- This song is so moving that it brings tears to my eyes.
Tom'un delikli bir kaşı var.
- Tom has a pierced eyebrow.
Çiçekler bakmak için çok güzeldi.
- The flowers were very beautiful to look at.
Tom arabaya yakından bakmak için durdu.
- Tom stopped to take a close look at the car.
Onun gözü şişmişti ve burnu kanıyordu.
- His eye was swollen and his nose was bleeding.
Benim kötü görüşüm var.
- I have poor eyesight.
Görüş yeteneğim bozulmaya başlıyor.
- My eyesight is beginning to fail.
Try to look at it from Tom's point of view.
- Try to look at it from Tom's point of view.
... But let's take a look at the sizes. ...
... Number one, you and me and everybody else, we look at the ...