Bana ders anlatmak zorunda değilsin.
- You don't have to lecture me.
Çok az sayıda kişi derse geldi.
- Few people came to the lecture.
Ders iki bölümden oluşuyor; biri teorik, diğeri pratik.
- The lecture is composed by two parts, one theoretical, the other practical.
Konferans vaktinde başladı.
- The lecture started on schedule.
Onun konferansları çok uzun.
- His lectures are very long.
Bilimci evrenin yapısı üzerine bir ders verdi.
- The scientist gave a lecture on the structure of the universe.
Profesör, Orta Doğu üzerine bir ders verdi.
- The professor gave a lecture on the Middle East.
Sadece örgütlenmemiş okutmanlardan nefret etmiyor musunuz?
- Don't you just hate unorganized lecturers?
Okutman döndüğünde o gizlice sınıftan kaçtı.
- When the lecturer turned round, he sneaked out of the classroom.
... prestigious lecture, which actually mentioned you. ...
... a lecture that I had given to the American Economic Association when I was the United ...