Bu sıcakta işe yürüyerek gitmek kötü bir fikir.
- Walking to work in this heat is a bad idea.
Tom her gün okula yürüyerek gitmek zorunda mı?
- Does Tom have to walk to school every day?
Sahilde gezinti yaptık.
- We went for a walk on the beach.
Şu andaki işimden istifa etmek istemiyorum.
- I don't want to resign my job at present.
Başbakan olarak istifa etmek zorunda kaldı.
- He was forced to resign as prime minister.
Tom ön yürüyüş yoluna yaklaşıyor.
- Tom is coming up the front walk.
Tren olmadığı için, tüm yolu yürümek zorunda kaldık.
- There being no train, we had to walk all the way.
Adam bütün yolu yürümek istemedi;bu yüzden otobüse bindi.
- The man didn't feel like walking all the way; so he took the bus.