Birbirimizi cesaretlendirmek zorundayız.
- We have to encourage each other.
Biz Tom'u doğru şeyi yapmaya teşvik etmek için bir yol bulmak zorundayız.
- We have to figure out a way to encourage Tom to do the right thing.
Tatoeba Korpus'taki hataların sayısını azaltmanın bir yolu, insanları sadece kendi anadillerine çeviriler yapmaya teşvik etmek olabilir.
- One way to lower the number of errors in the Tatoeba Corpus would be to encourage people to only translate into their native languages.
Onun başarısı beni çok cesaretlendirdi.
- His success encouraged me very much.
Tom, tekrar denemesi için Mary'yi cesaretlendirdi.
- Tom encouraged Mary to try again.
Tekrar denemesi için onu teşvik etmelisin.
- You must encourage him to try again.
Hiç kimse onu teşvik etmedi.
- No one encouraged him.