O tembel olmaya eğimlidir.
- He is inclined to be lazy.
Fadıl, Leyla'yı Rami'nin cesedini ortadan kaldırmaya zorladı.
- Fadil forced Layla to help dispose of Rami's body.
Fadıl cesedi ortadan kaldırmaya çalıştı.
- Fadil tried to dispose of the body.
Tahrikçi önemsiz konuları abartma eğilimindedir.
- The agitator is inclined to exaggerate trivial matters.
Tom ayrıntılara girmek için eğilimli görünmüyordu ve ben zaten bütün detayları gerçekten bilmiyordum.
- Tom didn't seem inclined to elaborate and I didn't really want to know all the details anyway.
Durgun olan çocuk bir hayal dünyasında yaşamaya daha meyillidir.
- The inactive child is far more inclined to live in a world of fantasy.
Onunla aynı fikirde olmaya meyilli hissediyorum.
- I feel inclined to agree with her.
Over the centuries the wind made the walls of the farmhouse incline.