Üzgünüm, ama acele etmek zorundayım. Bunu detaylı açıklamak için vaktim yok.
- Sorry, but I have to hurry. I have no time to explain this in detail.
Acele etmek zorunda değilsiniz.
- You don't have to hurry.
Aceleyle havaalanına gitti.
- He went to the airport in a hurry.
Acele et. Okula geç kalacaksın.
- Hurry up. You'll be late for school.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Tom'un, eve dönmek için özel bir telaşı yoktu.
- Tom was in no particular hurry to get back home.
Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
- Hurry, or you'll miss the train.
Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
- Hurry up, or you will be late for the last train.
İşi hızlandırmak zorunda kaldım.
- I had to hurry the work.