to give birth

listen to the pronunciation of to give birth
Englisch - Türkisch
doğurmayı
{f} doğurmak

Birçok ebe geleceğe doğurmak için gereklidir. - Many midwives are needed in order to give birth to the future.

Bu gerçek bir hikaye. Bir kadın, doğurmak için ünlü bir kadın-doğum kliniğine yatırıldı. - This is a true story. A woman was admitted to a reputed obstetrics clinic to give birth.

bear
{f} taşımak

Bu mevduat yüzde üç faiz taşımaktadır. - This deposit bears three percent interest.

O, büyük sinema güzelliklerinden biri olan Ingrid Bergman'a şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır, - She bears a striking resemblance to Ingrid Bergman, one of the great cinema beauties.

bear
{i} ayı

Ben çocukken, komşuları korkutmak için bir evcil kahverengi ayım olsun istedim. - When I was little, I wanted to have a pet brown bear to scare my neighbors.

Bir ayı ağaca tırmanabilir. - A bear can climb a tree.

bear
ayıya benzer hayvan
bear
doğurmak, dünyaya getirmek
bear
borsada fiyatlar düşecek ümidiyle ilerde alacağı tahvil ve senetleri evvelden satan kimse
bear
{f} (bore/eski bare, borne)
give birth
doğum yapmak

Eğer gerçekten aile değerlerine önem veren bir milletsek, çoğu kadının doğum yapmak için ücretli izin bile alamadığı gerçeğine katlanmazdık. - If we’re truly a nation of family values, we wouldn’t put up with the fact that many women can’t even get a paid day off to give birth.

give birth
kurtulmak
bear
{f} sineye çekmek

Tom'un sineye çekmekten başka seçeneği yoktu. - Tom had no choice but to grin and bear it.

bear
vurguncu
bear
aklında olmak
bear
uygun olmak
give birth
doğur

Birçok ebe geleceğe doğurmak için gereklidir. - Many midwives are needed in order to give birth to the future.

Sen evde mi yoksa doğumevinde mi doğurdun? - Did you give birth at home or at a maternity hospital?

bear
(Finans) Borsa spekülatörü
bear
{f} götürmek
bear
{f} hazmetmek
bear
{f} getirmek
bear
(fiil) taşımak; katlanmak, çekmek, sineye çekmek, üstlenmek, gütmek (kin), hazmetmek, dişini sıkmak; götürmek, getirmek, vermek, dönmek; değmek, sapmak, yönelmek; spekülasyon yapmak, borsa fiyatlarını düşürmek; duymak (sevgi); doğurmak
bear
{f} spekülasyon yapmak
bear
{f} dişini sıkmak
bear
{f} borsa fiyatlarını düşürmek
bear
spekülatör,v.taşı: n.ayı
bear
{f} taşımak; kaldırmak: It won't bear your weight. Senin ağırlığını kaldırmaz. They have the right to bear arms
give birth
(fiil) doğurmak
to give birth to
vermek
Englisch - Englisch
calve
pig
deliver

she delivered a baby boy yesterday.

bring forth

Queen Anne Boleyn brought forth daughters but no male heir.

To become the female parent of

She gave birth to a beautiful baby girl.

To release live offspring from the body into the environment

It was clear that she was about to give birth.

To become the source of

Einstein gave birth to a famous equation relating energy to mass.

whelp

The bitch whelped.

{f} bear
To give birth to
have
give birth
create or produce an idea; "Marx and Engels gave birth to communism"
give birth
create or produce an idea; "Marx and Engels gave birth to communism
give birth
{f} bear a child
give birth
give birth (to a newborn); "My wife had twins yesterday!"
to give birth

    Türkische aussprache

    tı gîv bırth

    Aussprache

    /tə ˈgəv ˈbərᴛʜ/ /tə ˈɡɪv ˈbɜrθ/

    Videos

    ... that they give birth to me and I give birth to them, and the ...
Favoriten