Öyle sona ermek zorunda değildi.
- It didn't have to end like that.
Bir rüyayı yaşıyorsun ve rüya sona ermek üzere.
- You are living a dream, and the dream is about to end.
Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
- I want to put an end to the quarrel.
Onların hararetli tartışmaya bir son vermek için boşuna uğraştı.
- He tried in vain to put an end to their heated discussion.
Onlar sadece İngiliz egemenliğini sona erdirmek için savaştılar.
- They had just fought a war to end British rule.
Terörü ekonomi ile sona erdirmek en akıllıca politikaydı.
- Bringing terrorism to an end via the economy was a most wise policy.
Dersin bitimine 10 dakika kaldı.
- 10 minutes remained until the end of the lesson.
Dersin bitimine kadar sadece on dakika var.
- There are only 10 minutes left until the end of the lesson.
Saat kaçta dersiniz biter?
- At what time does your class end?
Bu yaz tatili çok çabuk bitti.
- The summer vacation has come to an end too soon.
Başlangıcı olanın sonu da vardır.
- Whatever has a beginning also has an end.
Sonunda başaracaksın.
- You will succeed in the end.
Bu iş iyi bitmeyecek.
- This is not going to end well.
Onun bitmeyen masallarından sıkıldım.
- He bored me with his endless tales.