Onun ofisini bulmak kolaydı.
- It was easy to find his office.
Onun bürosunu bulmak kolaydı.
- Finding his office was easy.
Sadako uykuya dalmadan önce hızlı bir şekilde kağıdı katlamayı denedi.
- Quickly Sadako tried to fold the paper before she fell asleep.
O, elleriyle hızlıdır.
- He's quick with his hands.
Lütfen mümkün olduğunca çabuk eve gel.
- Please come home as quickly as possible.
Birinci Dünya Savaşı, çabuk ve kolay sona ermedi.
- World War One did not end quickly or easily.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
Onun ofisini bulmak kolaydı.
- Finding her office was easy.
O eski kitap gerçek bir keşiftir.
- That old book is a real find.
Sonuçta herkesin öğreneceğini sen her zaman biliyordun.
- You've always known that eventually everyone would find out.
Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.
- Eventually it was possible to find a really satisfactory solution.
Tom anahtarlarını aramak için üç saatten fazla harcadı ama onları hâlâ bulamadı.
- Tom spent over three hours looking for his keys, but still couldn't find them.
Mutluluğu aramak için değil ama onu bulmak için buradayım.
- I'm here not to look for happiness but to find it.
Onun ne söylediğini anlamakta zorlanıyorum.
- I find it difficult to understand what he is saying.
Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.
- I went all the way to see her only to find her away from home.
Fadıl'ın, çocuklarına bakmak için bir iş bulması gerekiyordu.
- Fadil needed to find a job to support his children.
Eğer bir şey bulmak istiyorsan, bakmak gibi bir şey yoktur.
- There is nothing like looking, if you want to find something.
Benim bulgularım durumun böyle olmadığını gösteriyor.
- My findings suggest that that is not the case.
Tom'un bulgularımı tasdik etmesini istedim.
- I asked Tom to confirm my findings.
Kahve bir kızın ilk buluşmasındaki öpücük kadar sıcak, o gece kızın kucağı kadar yumuşak ve annesinin kızı bulduğu zaman ettiği küfürler kadar siyah olmalıdır.
- The coffee has got to be as hot as a girl's kiss on the first date, as sweet as those nights in her arms, and as dark as the curse of her mother when she finds out.
En yakın mağazayı nerede bulabilirsin?
- Where can you find the closest store?
Ann, bir iş bulamıyor.
- Ann can't find a job.
Çabucak aşağıya gelip gelemiyeceğini içhaberleşmede ona sorduk.
- We asked him on the interphone if he could come downstairs quickly.
Zaman çabucak geçiyor.
- Time passes by quickly.
O kıvrak zekalı bir adam.
- He is a quick-witted man.
Tom kıvrak zekalı, değil mi?
- Tom is quick-witted, isn't he?
I find your argument unsatisfactory.
I found my car keys -- they were under the couch.
The jury finds for the defendant.
... but I find myself displaced. ...
... with unemployment above 8 percent, 23 million Americans struggling to find a good job right ...