Seni kızdırmak istemiyorum.
- I don't wish to anger you.
Yüzü öfkeden kıpkırmızıydı.
- Her face was bright red with anger.
O artık öfkesini tutamadı.
- He could no longer contain his anger.
Yüzündeki kızgınlık belirgindi.
- The anger in her face was unmistakeable.
Kızgınlık, gerekçesinin görülmesini engelledi.
- Anger deprived him of his reason.
Seni kızdırmak istemiyorum.
- I don't wish to anger you.
Çocuk kelebeği gördüğünde, onu kovalamaya girişti, bitişikteki bayanla sohbet ederken ona sessiz kalmasını söyleyen annesini kızdırdı.
- The boy, upon seeing a butterfly, proceeded to run after it, provoking the anger of his mother, who had ordered him to stay quiet while she gossiped with the lady next door.
Kızmak için nedenin yok.
- You have no cause for anger.