Hesabı eşit olarak bölüşürler.
- They split the bill evenly.
Sana bir dolar ödersem, eşit oluruz.
- If I pay you a dollar, we'll be even.
Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.
- She left without saying even a single word.
O bir sineğe bile zarar veremez.
- She can't even harm a fly.
Bir geleneksel Kore saman ayakkabısı bile bir çifte aittir.
- Even a (traditional Korean) straw shoe belongs to a pair. (literal)
On iki, çift bir sayıdır.
- Twelve is an even number.
Ben en küçük ayrıntıları bile düzelttim.
- I corrected even the smallest details.
Onun doğum günü partisi yarın akşam düzenlenilecek.
- Her birthday party will be held tomorrow evening.
Kiminle buluşmaları gerektiğini dahi bilmiyorlardı.
- They didn't even know who they were supposed to meet.
Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Biz sıkı çalışmamıza rağmen, Jane'i yenemedik.
- Even though we tried hard, we couldn't beat Jane.
Ben garip bir şey olduğunu hissetmiş olmama rağmen, ben sadece onun ne olduğunu bilmiyordum.
- Even though I felt that there was something strange, I just didn't know what it was.
Tarafsızlık bile taraflıdır.
- Even impartiality is partial.
Tom bir bağış toplama etkinliği düzenliyor.
- Tom is organizing a fundraising event.
Tom her akşam düzenli olarak beni arıyor.
- Tom has been calling me regularly every evening.
Rüzgar akşam sakinleşti.
- The wind calmed down in the evening.
En sakin bir insan bile bir noktada sinirlenir.
- Even a worm will turn.
Şimdi sizi daha da çok seviyorum arkadaşlar!
- Now I love you guys even more!
İki ülke arasında kültürel değişim devam ederken, onların karşılıklı anlayışı daha da derinleşti.
- As cultural exchange continued between the two countries, their mutual understanding became even deeper.
Kendi anadilini bile doğru düzgün kullanamayan insanları görmek çok üzücü.
- It is rather sad to see people who can't even use their mother tongue correctly.
Bu hastalıkların yaklaşık üçte biri tedavi edilebilir fakat diğerleri ciddi, hatta ölümcül olabilir.
- About a third of these diseases can be cured, but the others may be serious, or even fatal.
Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
- Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Tom'u tamamıyla hatırlıyor musun?
- Do you even remember Tom?
Bugün bile onun teorisi neredeyse inkar edilemez olarak kalmaya devam etmektedir.
- Even today, his theory remains practically irrefutable.
Tom neredeyse her akşam evdedir.
- Tom is at home almost every evening.
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
- It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Tom ve Mary her zaman aynı renk giysileri bile giyiyorlar.
- Tom and Mary even always wear the same color clothes.
Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Olaylar tam onun tahmin ettiği gibi meydana geldi.
- The events unfolded just as she predicted.
Olayların bu açıklaması tamamen abartılmış, üstelik doğru olsa bile.
- This description of events is completely exaggerated, even if it's essentially true.
Tom oldukça faydalı, üstelik hoşgörülü.
- Tom is quite helpful, indulgent even.
When the even was come they brought unto him many that were possessed with devylles .
We're expecting company this evening.
- We are expecting company this evening.
The wind died down by the evening.
- The wind calmed down in the evening.
Four, fourteen and forty are even numbers.
I was strong before; but now I am even stronger.
We need to even this playing field; the west goal is too low.
Clear out those rocks. The surface must be even.
He put me on the scale in my underwear and socks: 82 pounds. I left, humming all day long, remembering that once upon a time my ideal weight had been 84, and now I'd even beaten that. I decided 80 was a better number, a nice even number to be.
Despite her fear, she spoke in an even voice.
The distribution of food must be even.
... be even better. We made it so you can scroll through to see all of your most recent tasks. ...
... video, they don't even understand Korean. ...