Kilidi kırmakta zorlanmadım.
- I had no difficulty breaking the lock.
Tom Mary'nin kalbini kırmak istemiyordu.
- Tom didn't want to break Mary's heart.
Onlar şu anda bir mola veriyorlar.
- They're having a break at the moment.
Çok yorgun olduğum için öğle yemeği molası sırasında biraz uyudum.
- I slept a little during lunch break because I was so tired.
Tom, yataktan dışarı fırladı, bazı giysiler giyiverdi, kahvaltı yaptı ve on dakika içinde kapıdan çıktı.
- Tom sprang out of bed, threw on some clothes, ate breakfast and was out of the door within ten minutes.
O, kahvaltıdan önce bir yürüyüşe çıktı.
- He took a walk before breakfast.
Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
- We must work hard to break down social barriers.
Herkesin bir kırılma noktası var.
- Everybody has a breaking point.
Bambu eğildi ama kırılmadı.
- The bamboo bent but did not break.
Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.
- If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage.
Tom Mary'nin kalbini kırmak istemiyordu.
- Tom didn't want to break Mary's heart.
Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
- A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.
break one's word.