Tom'u bizimle gelmesi için ikna etmek gerçekte imkansız olurdu.
- It would be virtually impossible to convince Tom to come along with us.
Tom'un İngilizcesi zaman zaman oldukça iyi görünsede, o sınırlarını biliyor gibi görünmüyor ve o bir hata yaptığında onu hatalı olduğuna ikna etmek imkansızdır.
- Though Tom's English seems quite good at times, he doesn't seem to know his limitations and it's impossible to convince him that he's wrong when he makes a mistake.
Kanıt bizi onun masumluğuna ikna etti.
- The evidence convinced us of his innocence.
O, Tom'la evlenmemesi için kızını ikna etti.
- He convinced his daughter to not marry Tom.