Onu şaşırtmak istemedim.
- I didn't mean to confuse him.
Bütün kasaba bir kargaşa içindeydi.
- The whole town was in an uproar.
Tom'un kararı bir kargaşaya neden oldu.
- Tom's decision caused an uproar.
İnsanların kafalarını karıştırmak istemedim.
- I didn't want to confuse people.
Kafası karışmak kolaydır.
- It's easy to get confused.
Bilerek beni şaşırtmaya mı çalışıyorsun?
- Are you intentionally trying to confuse me?
Tom sizi şaşırtmaya çalışıyor.
- Tom is trying to confuse you.
Tom gürültülü bir şekilde güldü.
- Tom laughed uproariously.