Acele etmek zorunda olmadığımızı söyledim.
- I said we don't have to hurry.
Acele etmek zorunda değilsiniz.
- You don't have to hurry.
Eve gitmek için acelesi vardı.
- She was in a hurry to go home.
Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
- Hurry up, or you will be late for the last train.
Misafirlerimiz bir telaş içindeler.
- Our guests are in a hurry.
Tom'un, eve dönmek için özel bir telaşı yoktu.
- Tom was in no particular hurry to get back home.
Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
- Hurry up or you'll miss the train.
Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
- Hurry, or you'll miss the train.
İşi hızlandırmak zorunda kaldım.
- I had to hurry the work.