Tom kısa bir konuşma yaptı.
- Tom gave a brief talk.
Kısacası, sorumluluğu kabul etmeliydin.
- In brief, you should have accepted the responsibility.
Lütfen mümkün olduğu kadar kısa ve öz olmaya çalış.
- Please try to be as brief as possible.
Lütfen mümkün olduğu kadar kısa ve öz ol.
- Please be as brief as possible.
Gazeteye kısaca göz attı.
- She glanced briefly at the newspaper.
Kısaca söylemek gerekirse, o, onun önerisini geri çevirdi.
- To put it briefly, she turned down his proposal.
Toplantıda ne söylendiğini kısaca özetleyebilir misin?
- Can you briefly sum up what was said at the meeting?
Toplantıda ne söylendiğini kısaca özetleyebilir misin?
- Can you briefly sum up what was said at the meeting?
Bana planın kısa bir özetini verdi.
- He gave me a brief outline of the plan.
Kısa ve özlü olacağım.
- I'll be brief and concise.
Tom evrak çantasını açtı ve birkaç belge çıkardı.
- Tom opened his briefcase and pulled out a couple of documents.
Evrak çantam kağıtlarla doludur.
- My briefcase is full of papers.
Dima; Hayatımın anlamı... dedi. Nasıl olursa olsun bu evrak çantasında 3 milyon Belarus Rublesi var.
- I mean... my life, Dima said. Anyway, there's 3,000,000 BYR in this briefcase.
On the beach he always wore a straw hat with a red band and a brief pair of leopard print trunks.
A survey of their follie, a briefe of their barbarisme.
... You had a brief stint at Stanford? ...
... with brief interruptions since the Soviet invasion. Um, so this is a very war-torn society ...