Biz yakın bir dostluk ile birbirimize bağlıyız.
- We are bound to each other by a close friendship.
Onun eli kolu bağlıydı.
- He was bound hand and foot.
Tom, yeni dairesine taşınmak için yardım almaya mecbur.
- Tom's bound to need help to move into his new apartment.
Hayatı ölümden ayıran sınırlar azami karanlık ve belirsizdir. Birinin nerede biteceğini ve diğerinin nerede başlayacağını kim söyleyecek?
- The boundaries which divide Life from Death are at best shadowy and vague. Who shall say where the one ends, and where the other begins?
Bu nehir, iki il arasındaki sınırı oluşturur.
- This river forms the boundary between the two prefectures.
Jack bu sefer kesin başaracak.
- Jack is bound to succeed this time.
Onun hatanı farketmesi kesin.
- He's bound to notice your mistake.
Hırsızın eli ve ayağı bağlandı.
- The thief was bound hand and foot.
Rehineler bağlandı ve ağızları kapatıldı.
- The hostages were bound and gagged.
Atina'ya giden bir yük gemisi, bir iz bırakmadan Akdeniz'de battı.
- A cargo vessel, bound for Athens, sank in the Mediterranean without a trace.
Sendai'ye giden tren az önce gitti.
- The train bound for Sendai has just left.
O şekilde olması zorunluydu.
- It was bound to happen that way.
Er ya da geç onun olacağı zorunluydu.
- It was bound to happen sooner or later.
Yakınsak bir sıra sınırlandırılmıştır.
- A convergent sequence is bounded.
Bindiğimiz uçak San Fransisko'ya gitmek üzereydi.
- The plane we boarded was bound for San Francisco.
The rabbit bounded down the lane.
Kansas is bounded by Nebraska on the north, Missouri on the east, Oklahoma on the south and Colorado on the west.
Is that message bound for me?.
I had bound the splint with duct tape.
They were bound to come into conflict eventually.
You are not legally bound to reply.
The deer crossed the stream in a single bound.
Somewhere within these bounds you may find a buried treasure.
... I mean something bad is bound to happen ...
... It's difficult to bound that problem exactly and say, OK-- ...