Duruşumu netleştireyim.
- Let me make my stand clearer.
Tom cesur bir duruş aldı.
- Tom took a courageous stand.
Tren o kadar doluydu ki tüm gezi boyunca ayakta kalmak zorunda kaldım.
- The train was so packed that I had to stand up during the whole trip.
Ayaklarımın üzerinde güçlükle durabiliyordum.
- I could scarcely stand on my feet.
Biri odasının önünde duruyor.
- Somebody is standing in front of his room.
Siyah insanlar otobüsün arkasında oturmak ya da doluysa ayakta durmak zorunda kaldılar.
- Black people had to sit in the back of the bus, or stand if the back was full.
Tren o kadar kalabalıktı ki ben bütün yol boyunca ayakta durmak zorunda kaldım.
- The train was so crowded that I had to keep standing all the way.
Orada duran adam dükkanının sahibidir.
- The man standing over there is the owner of the store.
Binlerce destek çığlıkları tribünlerden duyulabildi.
- Thousands of supporting cries could be heard from the stands.
Here I stand, wondering what to do next.