Ben alkışlama dürtüsüne karşı koyamadım.
- I couldn't resist the urge to applaud.
Tom ani bir odayı terk etme dürtüsü hissetti.
- Tom felt a sudden urge to leave the room.
Onları anlaşmaya teşvik etti.
- He urged them to come to an agreement.
O, onu dikkatli sürmesi için teşvik etti.
- She urged him to drive carefully.
Tom kaçma arzusu hissetti.
- Tom felt the urge to run away.
Tom Mary'yi öpmek için bir arzu hissetti.
- Tom felt an urge to kiss Mary.
Tom Mary'yi daha çok çalışması için teşvik etti.
- Tom urged Mary to study harder.
O, onu dikkatli sürmesi için teşvik etti.
- She urged him to drive carefully.
O anda Boston'da olmak müthiş heyecan vericiydi.
- It was tremendously exciting to be in Boston at that time.
Planında olmak istiyorum.
- I want to be in your plan.