Tom sorunun değişmez olduğunu düşündü.
- Tom considered the problem settled.
G-Dragon benim gelecekteki kocamdır. O henüz bunu bilmiyor olabilir ama bu değişmez.
- G-Dragon is my future husband. He may not know it yet, but it's set in stone.
Biz müzakereler için sahne ayarlamak zorundayız.
- We have to set the scene for negotiations.
Ben düzgün şeyler ayarlamak istiyorum.
- I'd like to set things straight.
Güneş batmak üzereydi.
- The sun was about to set.
Güneş batmak üzeredir.
- The sun is about to set.
Sıcak, nemli bir günde güneşin batışını seyrederseniz, güneşin şeklini değiştiren nemi görebilirsiniz.
- If you watch the sun setting on a warm, damp day, you can see the moisture changing the shape of the sun.
Adam ufkun altında güneşin batışını izledi.
- The man watched the sun set below the horizon.
Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
- The situation could only be settled by war.
In the Annapolis Valley, in spite of an irregular bloom, the fruit has set well and has, as yet, been little affected by scab.