to be fixed for growth; to strike root; to begin to germinate or form

listen to the pronunciation of to be fixed for growth; to strike root; to begin to germinate or form
Englisch - Türkisch

Definition von to be fixed for growth; to strike root; to begin to germinate or form im Englisch Türkisch wörterbuch

set
pekiştirmek
set
kışkırtmak
set
girişmek
set
(Sinema) plato
set
belirginleştirmek
set
kararlı
set
belirlenmiş
set
koleksiyon
set
değişmez

Tom sorunun değişmez olduğunu düşündü. - Tom considered the problem settled.

G-Dragon benim gelecekteki kocamdır. O henüz bunu bilmiyor olabilir ama bu değişmez. - G-Dragon is my future husband. He may not know it yet, but it's set in stone.

set
{f} ayarlamak

Yatmaya gitmeden önce çalar saati ayarlamak zorundasın. - You've got to set the alarm clock before you go to bed.

Biz müzakereler için sahne ayarlamak zorundayız. - We have to set the scene for negotiations.

set
{f} batmak

Güneş batmak üzeredir. - The sun is about to set.

Güneş batmak üzereydi. - The sun was about to set.

set
{f} dikmek
set
{f} süslemek
set
{i} mat. küme
set
set square gönye
set
{i} batış

Tom ve Mary, güneşin okyanus üzerinde batışını izledi. - Tom and Mary watched the sun set over the ocean.

Adam ufkun altında güneşin batışını izledi. - The man watched the sun set below the horizon.

set
(isim) set, seri, dizi, takım, yemek takımı, sahne, topluluk, grup, zümre, durum, hal, eğilim, gidiş yönü, gidişat, batma, vaziyet, batış, fide, fidan, yuva (porsuk vb.), alıcı
set
{i} durum

Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi. - The situation could only be settled by war.

Englisch - Englisch
set

In the Annapolis Valley, in spite of an irregular bloom, the fruit has set well and has, as yet, been little affected by scab.

to be fixed for growth; to strike root; to begin to germinate or form
Favoriten