to be divided in two or separated

listen to the pronunciation of to be divided in two or separated
Englisch - Türkisch

Definition von to be divided in two or separated im Englisch Türkisch wörterbuch

part
parça

Bu fabrika, otomobil parçaları üretmektedir. - This factory manufactures automobile parts.

Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır. - Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone.

part
kısım

Bu teori üç kısımdan oluşur. - This theory consists of three parts.

Tayland'da ülkenin bazı kısımları pirinç yetiştirmek için şimdiden aşırı kuru hale geldi. - In Thailand it has already become too dry to grow rice in some parts of the country.

part
taraf

Onların tarafında bir hataydı. - It was a mistake on their part.

Polis onu suçun bir taraftarı olarak görüyordu. - The police regarded him as a party to the crime.

part
kısmen

Üzgünüm. Ben bunun için kısmen sorumluyum. - I'm sorry. I'm partly responsible for it.

Tom onun kısmen hatası olduğunu kabul etti. - Tom admitted that it was partially his fault.

part
yarı

Yarın akşam bir partimiz var. - We have a party tomorrow evening.

Yarın arkadaşım için doğum günü partisi vereceğim. - I'm going to give a birthday party for my friend tomorrow.

part
ekseriya
part
görev

Topluma yardımcı olmak için görevimi yapmaya çalışıyorum. - I try to do my part to help the community.

Görevimi yapmayı planlıyorum. - I plan on doing my part.

part
yan

Yandaki ev biraz gürültülü. Onların parti yapıp yapmadıklarını merak ediyorum. - The house next door is a bit loud. I wonder if they're throwing a party.

Partide Jack ve Mary'nin yanındaki kimdi? - Who was at the party beside Jack and Mary?

part
{f} ayır

Tom parti için üç yüz dolarlık bütçe ayırdı. - Tom budgeted three hundred dollars for the party.

Parti için sandalyeler ayırtıldı. - The seats were reserved for the party.

part
fasıl
part
ayrılmak

Kimsenin partiden ayrılmak için acelesi yoktu. - No one was in a hurry to leave the party.

Ondan ayrılmak zorunda olduğu gün sonunda geldi. - The day came at last when he had to part from her.

to be in
olmak

İlerde ne olmak istiyorsun? - What do you want to be in the future?

O anda Boston'da olmak müthiş heyecan vericiydi. - It was tremendously exciting to be in Boston at that time.

part
{f} parçalanmak, ayrılmak; bölünmek
part
{f} tarakla ayırmak
part
(ial) parça (lı), kısmi
part
(fiil) ayırmak, tarakla ayırmak, ayrılmak, kopmak, elden çıkarmak
part
{i} parça, bölüm, kısım
part
{i} katkı. z. kısmen
part
{i} hisse, pay
Englisch - Englisch
part
to be divided in two or separated

    Silbentrennung

    to be di·vi·ded in two or sep·a·ra·ted

    Türkische aussprache

    tı bi dîvaydıd în tu ır sepıreytıd

    Aussprache

    /tə bē dəˈvīdəd ən ˈto͞o ər ˈsepərˌātəd/ /tə biː dɪˈvaɪdəd ɪn ˈtuː ɜr ˈsɛpɜrˌeɪtəd/
Favoriten