Definition von to alarm suddenly; to shock by causing sudden fear; to terrify; to scare im Englisch Türkisch wörterbuch
- fright
- korkutucu şey
- fright
- (Askeri) hamule
- fright
- korkunç kimse
- fright
- korku
Korkutmamak için onunla nazik şekilde konuştum.
-I spoke to him kindly so as not to frighten him.
Gök gürültüsü bilimsel olarak açıklanmıştır, ve insanlar onun tanrıların insanlara kızgın olduğunun bir işareti olduğuna artık inanmıyorlar, bu yüzden gök gürültüsü de biraz daha az korkutucudur.
-Thunder has been explained scientifically, and people no longer believe it is a sign that the gods are angry with them, so thunder, too, is a little less frightening.
- fright
- korkutmak
Seni korkutmak istemedim.
-I didn't mean to frighten you.
Üzgünüm, seni korkutmak istemedim.
-I'm sorry, I didn't mean to frighten you.
- fright
- {i} gülünç görünüşlü kimse
- fright
- Iook a fright gülünç olmak
- fright
- fena giyinmiş olmak
- fright
- {i} dehşet
Saatlerce dehşete düşürüldükten sonra,sonunda annesi onu kurtardı.
-After being frightened for many hours, her mother finally saved her.
İngiltere'deki ayaklanma dehşet verici.
-The rebellion in England is frightening.
- fright
- {i} kılıksız kimse
- fright
- {i} korkunç tip
- fright
- dili çirkin şey
- fright
- {i} ürkme
- fright
- frighten korkut
Relevante Übersetzungen
Definition von to alarm suddenly; to shock by causing sudden fear; to terrify; to scare im Englisch Englisch wörterbuch
- fright