to afford a view of; as, his window gave the park

listen to the pronunciation of to afford a view of; as, his window gave the park
Englisch - Türkisch

Definition von to afford a view of; as, his window gave the park im Englisch Türkisch wörterbuch

give
(isim) uysallık, yumuşaklık, esneklik
give
(fiil) vermek, hediye etmek, uçlanmak, ödemek, düzenlemek, yapıvermek, esnemek, gitmek
give
{f} (gave, giv.en)
give
{f} sebep olmak: Her presence gives him pleasure. Varlığı ona mutluluk veriyor. It gave him a shock. Onu şoke
give
dogruluğunu kabullenmek
give
{i} uysallık
give
itiraf

Tom'a itiraf etmek için bir şans vermeliyiz. - We should give Tom a chance to confess.

Şüpheli suçunu itiraf edene kadar üçüncü dereceden suçlu sayıldı. - The suspect was given the third degree until he confessed his crime.

give
bahşetmek
give
koku

Çiçekler güçlü bir koku yayarlar. - The flowers give off a strong odor.

Güzel koku göz önüne alındığında, öğle yemeğinin hazır olduğundan şüphe yok. - Given the lovely smell, there's no doubting that lunch is ready.

give
bitmek
give
bel vermek
give
eğilmek
give
doğruluğunu kabullenmek
give
{i} esneklik
give
{f} gitmek

Bu geceki konser için bana bir çift bilet verildi. Benimle gitmek ister misin? - I was given a couple of tickets for tonight's concert. Would you like to go with me?

give
give a good account of oneself iyi davranmak
give
{f} düzenlemek
give
{f} esnemek
Englisch - Englisch
give
to afford a view of; as, his window gave the park
Favoriten