İki kere iki dört eder.
- Two times two is four.
Tom aynı fıkrayı bana on kereden fazla anlattı.
- Tom has told me that same joke more than ten times.
Yarın bu vakitte ailesiyle konuşuyor olacak.
- He will be talking with his family at this time tomorrow.
O, yarın bu vakitte Londra'da olacak.
- He will be in London at this time tomorrow.
Bu defa hatalı olan benim gibi görünüyor.
- This time, it looks like it is me who is wrong.
İlk defa mı tadına bakıyorsun?
- Is this the first time you have tasted it?
Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
- Imagine that you had a time machine.
Ne zaman geri döneceksin?
- What time will you be back?
Oda uzun süredir boş.
- The room has been empty for a long time.
Bu kitabı tercüme etmek için ne kadar süreye ihtiyacı var?
- How much time does she need to translate this book?
Bu film gerçekten ebedi bir başyapıt.
- This movie is indeed a timeless masterpiece.
İnternet hakkında sevdiğim tek şey onun ebediyetidir.
- One thing I love about the internet is its timelessness.
Onu gördüğüm her an kalbim hızlı çarpıyor.
- My heart beats fast each time I see her.
Öğretmen çocukları, yaramazlık ettiklerinde ya da çarpım tablolarını ezbere okuyamadıklarında döverdi.
- The teacher caned the children if they misbehaved or were unable to recite their times tables.
Şimdi iyi geceler demenin zamanıdır.
- Now it's time to say good night.
O zaman Japonya'da hiç demir yolu yoktu.
- There were no railroads at that time in Japan.
Bu ilaçlardan günde üç kez alınmalı.
- These medicines should be taken three times a day.
O otobüs günde kaç kez çalışır?
- How many times a day does that bus run?
Onlar her iki seferde de başarısız oldu.
- They failed both times.
Bir dahaki sefere beni görmeye geldiğinde, sana kitabı göstereceğim
- Next time you come to see me, I will show you the book.
Postacı ne zaman gelir?
- What time does the mailman come?
Bir dahaki sefere postaneye gittiğinde lütfen bu mektubu postalar mısın?
- Please mail this letter the next time you go to the post office.
Nihayet bu üç hafta içinde aldığım postayı yanıtlamak için zamanım var.
- Finally I have time to reply to the mail I received these three weeks.
Tom nihayet öğle yemeği sırasında buraya geldi.
- Tom finally got here around lunch time.
Biz ne zaman yola çıkarız?
- What time do we leave?
Tren yola çıkmadan önce biraz zaman var.
- There is a little time before the train departs.
O kale eski antik çağda inşa edilmiştir.
- That castle was built in ancient times.
Beni ilk adımla çağırmanı senden kaç kez istemek zorundayım?
- How many times do I have to ask you to call me by my first name?
Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
- Times are tough. Try to be strong!
Bir müddet yürüyerek göle geldik.
- Having walked for some time, we came to the lake.
Aziz Augustine tarafından yazılan İtiraflar bize ortodokslukta biten entelektüel arayışın zamansız bir hikayesini anlatır.
- Confessions by St. Augustine tells us the timeless story of an intellectual quest that ends in orthodoxy.
Gelecek sefere iyi şanslar.
- Better luck next time.
Bir dahaki sefere bunun bedelini ödersin!
- Next time you'll pay for it!
Zamana ayak uydurmak kolay değil.
- It's not easy to keep up with the times.
Zamana ayak uydurmak için kitaplar ve dergiler okurum.
- I read books and magazines to keep up with the times.
Bu fabrikayı kurmak, uzun bir zamana ve bir sürü paraya mal oldu.
- It took a long time and a lot of money to build this factory.
Duydum ki İngiliz insanlarla arkadaşlık kurmak zaman alıyor.
- I hear it takes time to make friends with the English people.
Toplantımız için uygun zaman bulabilir misin?
- Can you find suitable time for our meeting?
O hisse senedini almak için en uygun zamanın ne zaman olduğunu bulmamız gerekiyor.
- We have to figure out when the best time to buy that stock is.
A computer keeps time using a clock battery.
We had a wonderful time at the party.
In my time, we respected our elders.
These times were erroneously converted between zones.
That is four times as heavy as this.
Let's synchronize our watches so we're not on different time.
Okay, but this is the last time. No more after that!.
O the times, O the customs! (Cicero).
The bomb was timed to explode at 9:20 p.m.
The algorithm runs in O(n^2) time.
the ebb and flow of time.
It's time we were going.
I've heard this story scores of times.
- I have heard this story scores of times.
I have heard this story scores of times.
- I've heard this story scores of times.