Aziz Augustine tarafından yazılan İtiraflar bize ortodokslukta biten entelektüel arayışın zamansız bir hikayesini anlatır.
- Confessions by St. Augustine tells us the timeless story of an intellectual quest that ends in orthodoxy.
İnternet hakkında sevdiğim tek şey onun ebediyetidir.
- One thing I love about the internet is its timelessness.
Bu film gerçekten ebedi bir başyapıt.
- This movie is indeed a timeless masterpiece.
Hiçbir amacı yokmuş gibi görünen ama var olmaktan başka bir kaderi olmadığı da açık olan bir sonsuzluktaki sonsuz gelecekte neler olacak?
- What will happen in the eternal future that seems to have no purpose, but clearly just manifested by fate?
Tek başına değişim, sürekli, sonsuz ve ölümsüzdür.
- Change alone is eternal, perpetual, immortal.
Tom aynı fıkrayı bana on kereden fazla anlattı.
- Tom has told me that same joke more than ten times.
İki kere yedi on dörttür.
- Two times seven is fourteen.
O, yarın bu vakitte Londra'da olacak.
- He will be in London at this time tomorrow.
Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
- Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
Film yıldızı söylediği bütün düşüncesiz şeylerden dolayı hatasını kabul etmekte defalarca zorlandı.
- The movie star ate crow many times because of all the thoughtless things she said.
Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
- When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
- Imagine that you have a time machine.
Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
- Imagine that you had a time machine.
Dostluğumuz ebedî olsun.
- May our friendship be eternal.
Ebedi olmayan şey ebediyen kullanımdan kalkmıştır.
- What is not eternal is eternally outdated.
Bir süredir onunla ilgili bir şey görmedim.
- I haven't seen anything of him for some time.
Oda uzun süredir boş.
- The room has been empty for a long time.
Tek başına değişim, sürekli, sonsuz ve ölümsüzdür.
- Change alone is eternal, perpetual, immortal.
Onu gördüğüm her an kalbim hızlı çarpıyor.
- My heart beats fast each time I see her.
Tom üç kez yıldırım tarafından çarpıldı.
- Tom has been struck by lightning three times.
Şimdi iyi geceler demenin zamanıdır.
- Now it's time to say good night.
O zaman Japonya'da demiryolları yoktu.
- There were no railroads in Japan at that time.
Bu ilaçlardan günde üç kez alınmalı.
- These medicines should be taken three times a day.
Otobüs her gün kaç kez çalışır?
- How many times does the bus run each day?
Onlar her iki seferde de başarısız oldu.
- They failed both times.
Her zaman bir sonraki sefer vardır.
- There's always a next time.
Postacı ne zaman gelir?
- What time does the mailman come?
Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
- If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
Tom nihayet öğle yemeği sırasında buraya geldi.
- Tom finally got here around lunch time.
Nihayet bu üç hafta içinde aldığım postayı yanıtlamak için zamanım var.
- Finally I have time to reply to the mail I received these three weeks.
Tren yola çıkmadan önce biraz zaman var.
- There is a little time before the train departs.
Hangi yoldan giderseniz gidin, aynı zamanda götürecektir.
- Whichever way you take, it'll take you the same time.
Uzun süredir ondan ilk kez bir çağrı aldım.
- I had a call from her for the first time in a long time.
Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı.
- Salt was a rare and costly commodity in ancient times.
Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
- Times are tough. Try to be strong!
Bir müddet yürüyerek göle geldik.
- Having walked for some time, we came to the lake.
Bir dahaki sefere beni görmeye geldiğinde, sana kitabı göstereceğim
- Next time you come to see me, I will show you the book.
Gelecek sefere iyi şanslar.
- Better luck next time.
Savaşlar gelir ve gider, ancak askerler baki kalırlar.
- Wars come and go, but soldiers stay eternal.
Eric daimi bir iyimserdir.
- Eric is an eternal optimist.
Zamana ayak uydurmak için yeni bir bilgisayar aldım.
- I bought a new computer to keep up with the times.
Zamana ayak uydurmak için gazeteler okumalısın.
- You should read the newspapers in order to keep up with the times.
Duydum ki İngiliz insanlarla arkadaşlık kurmak zaman alıyor.
- I hear it takes time to make friends with the English people.
Bu fabrikayı kurmak, uzun bir zamana ve bir sürü paraya mal oldu.
- It took a long time and a lot of money to build this factory.
O hisse senedini almak için en uygun zamanın ne zaman olduğunu bulmamız gerekiyor.
- We have to figure out when the best time to buy that stock is.
Araştırmanın sonuçları uygun zamanda açıklanacak.
- The results of the survey will be announced at the appropriate time.
İnternet hakkında sevdiğim tek şey onun ebediyetidir.
- One thing I love about the internet is its timelessness.
A computer keeps time using a clock battery.
We had a wonderful time at the party.
In my time, we respected our elders.
These times were erroneously converted between zones.
That is four times as heavy as this.
Let's synchronize our watches so we're not on different time.
Okay, but this is the last time. No more after that!.
O the times, O the customs! (Cicero).
The bomb was timed to explode at 9:20 p.m.
The algorithm runs in O(n^2) time.
the ebb and flow of time.
It's time we were going.
I've heard this story scores of times.
- I have heard this story scores of times.
I have heard this story scores of times.
- I've heard this story scores of times.
... being a Greek god, Venus had a perfect body, a timeless body. And we are beginning now ...
... revealing a timeless secret of the universe. ...