Tom Mary'den onu gıdıklamaktan vazgeçmesini istedi.
- Tom asked Mary to stop tickling him.
Tom Mary'den onu gıdıklamaktan vazgeçmesini istedi.
- Tom asked Mary to stop tickling him.
Bu sabahtan beri boğazımda bir gıcık var. Gerçekten soğuk algınlığına mı yakalandım.
- I've had a tickle in my throat since this morning. Have I really caught a cold?
Kendini gıdıklayamazsın.
- You can't tickle yourself.
Mary küçük kardeşini gıdıkladı.
- Mary tickled her little brother.
Tom Mary'yi gıdıklamaya başladı.
- Tom began to tickle Mary.
Tom onu gıdıklamaya devam etti.
- Tom continued to tickle her.
a tickling sensation.
I have a persistent tickle in my throat.
My nose tickles, and I'm going to sneeze!.
He tickled Nancy's tummy, and she started to giggle.
So tickle be the termes of mortall state, / And full of subtile sophismes, which do play / With double senses, and with false debate .