Hikâye doğru görünüyor.
- The story seems true.
Bu hikaye bir derste okumak için yeterince kısa.
- This story is short enough to read in one lesson.
Bu hikaye bir derste okumak için yeterince kısa.
- This story is short enough to read in one lesson.
Hikâye doğru görünüyor.
- The story seems true.
Ben iki katlı bir evde yaşarım.
- I live in a two story house.
Onun gösterdiği fotoğraf onun hikayesine renk kattı.
- The photo he showed added color to his story.
Söylenti Mary'nin boşanmak istemesi.
- The story is that Mary wants a divorce.
Bu kolay İngilizce ile yazılmış bir hikaye.
- This is a story written in easy English.
Bu İngilizce yazılmış bir hikayedir.
- This is a story written in English.
Amcam bana masalı bir fıkra gibi anlattı.
- My uncle told me the story by way of a joke.
Oğluna bir masal anlattı.
- He told a bedtime story to his son.
Bu destansı bir hikaye.
- This is an epic story.
Onun hikayesi bir yalan olamayacak kadar çok mantıksız.
- His story is too preposterous to be a lie.
Yalandan yardım isteyen çocuğun hikayesini hiç duydun mu?
- Have you ever heard the story of the boy who cried wolf?
Kızın hakkındaki öykü, haberlerdeydi.
- The story about the girl was in the news.
Tom, iyi bir öykü anlatıcısı.
- Tom is a good story teller.
Şu ikizler hakkındaki gazete makalesini hatırlattım.
- I recalled a newspaper story about those twins.
Hikaye anlatmak ister misin, yoksa benim anlatmam mı gerekiyor?
- Do you want to tell the story, or should I?
Sana bir hikaye anlatmak istiyorum.
- I want to tell you a story.
Our shop was on the fourth story of the building — we had to install an elevator.
What will she do without being able to watch her stories?.
... And that is the story of the next several millennia. ...
... than through story. ...