Tom bir çalınan aracın içinde keyif binişinde yakalandı.
- Tom was caught joyriding in a stolen vehicle.
Onun yüreği sevinç doluydu.
- Her heart was full of joy.
Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır.
- The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful.
O, genç, saf, neşeli ve toydu.
- She was young, pure, joyful and naive.
Üzüntüyü paylaşmak neşeyi paylaşmaktan daha kolaydır.
- It is easier to sympathize with sorrow than to sympathize with joy.
Müzik öfkeye ses, eğlenceye şekil verir.
- Music gives sound to fury, shape to joy.
Müziğin olduğu yerde eğlence var.
- Where there is music there is joy.
Ne mutluluk ne de üzüntü sonsuza kadar sürebilir.
- Neither joy nor sorrow can last forever.
Acı riski olmadan, mutluluk ve sevinç olamaz.
- Without the risk of pain, there can be no happiness and joy.
Heberi duyduğumda zevkten dört köşe oldum.
- I jumped for joy when I heard the news.
O, zevkten dört köşe oluyor.
- She's jumping with joy.
Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır.
- The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful.