Onun seni azarlaması için hiçbir sebep yoktur.
- There is no reason for her to scold you.
Onların bir ideali sabahları kalkmak için bir sebepleri yok.
- They lack an ideal, a reason to get up in the morning.
Onun istifa etmesi için bir neden yok.
- There is no reason why he should resign.
Şu ya da bu nedenle, onların Fransa'daki tatili onların olmasını umdukları kadar iyi değildi.
- For one reason or another, their holiday in France wasn't as good as they expected it would be.
Söylediği gerekçeyi anlamak zor.
- The reason which he gave is hard to understand.
Gerekçelerini anlıyorum.
- I understand your reasons.
Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.
- This is an elementary error of reasoning.
Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
- All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
Bir dahaki sefere daha mantıklı bir gerekçe bulmayı dene.
- Try and come up with a more reasonable excuse next time.
Mantıklı olmaya çalışıyorum.
- I'm trying to be reasonable.
Onun istifa etmesi için bir sebep yok.
- There is no reason why he should resign.
Tom ve Mary'nin niçin evlenmemeleri gerektiği hakkında herhangi bir sebep düşünebiliyor musun?
- Can you think of any reason why Tom and Mary shouldn't get married?
Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.
- This is an elementary error of reasoning.
Bu akıl yürütme gerçekten delice.
- This reasoning is really insane.
Gençliğinin bittiğini düşünmek için iyi bir nedenin olabilir.
- You may have good reason to think that your youth is over.
Bir sarhoşu ikna etmeye çalışmak imkansızdır.
- It's impossible to reason with a drunk.
Tom başka ne için oraya giderdi?
- Why else would Tom go there?
Tom kalma sebebi bulmak için elinden geleni yaptı.
- Tom did his best to find a reason to stay.
Söylediği gerekçeyi anlamak zor.
- The reason which he gave is hard to understand.
Onu niçin uygulamamam gerektiğinin sebebini anlamıyorum.
- I see no reason why I shouldn't put it into practice.
Tom sebebini bilmek istiyor.
- Tom would like to know the reason.
İlerde bunu tartışmak için sebep olmadığını anlıyorum.
- I see no reason to discuss it further.
Araban varken niye yürüyorsun?
- Why do you walk when you have a car?
Onu niye yapmadığını anlamaya çalışıyorum.
- I'm trying to understand why you didn't do it.
Niçin çok daha erken söylemedin?
- Why didn't you say so earlier?
Siz beyler niçin öyle öfkelisiniz?
- Why are you guys so angry?
Neden bankı kırmızıya boyadın?
- Why did you paint the bench red?
Neden bugün istasyonda taksi yok?
- Why are there no taxis at the station today?
Tom still hasn't told me the reason why he's not going to do that.
- Tom still hasn't told me the reason why he isn't going to do that.
I don't know the reason why Tom did that.
- I don't know the reason Tom did that.
And the specific distinction between man and beast is now, strictly speaking, no longer reason (the lumen naturale of the human animal) but science….
to reason out the causes of the librations of the moon'''.
to reason down a passion.
I reasoned the matter with my friend.
proof, more or less decisive, for an opinion or a conclusion.
I was promised, on a time, To have reason for my rhyme.
... And at some point, I think the American people have to ask themselves, is the reason that ...
... And I would say that the only reason I ever mentioned that ...