the position of a soldier in presenting arms; as, to stand at present

listen to the pronunciation of the position of a soldier in presenting arms; as, to stand at present
Englisch - Türkisch

Definition von the position of a soldier in presenting arms; as, to stand at present im Englisch Türkisch wörterbuch

present
{i} mevcut

Çok sayıda öğrenci toplantıda mevcut. - A lot of students are present at the meeting.

Kabinenin her üyesi mevcuttu. - Every member of the cabinet was present.

present
{i} şu an

Amcam şu anda Hong Kong'da kalmaktadır. - My uncle is staying in Hong Kong at present.

Onlar şu anda İngiltere'de büyük bir şirket için çalışıyorlar. - At present they are working for a big company in England.

present
{i} hediye, armağan
present
{s} şimdiki

Onun şimdiki yardımcısı Bayan Nokami'dir. - His present assistant is Miss Nokami.

Geçmişte değil, şimdiki zamanda yaşamalısın. - You must live in the present, not in the past.

present
{s} halihazırdaki
present
bergüzar
present
gün

Mary'ye iyi bir doğum günü hediyesi seçtik. - We chose Mary a good birthday present.

Doğum günü hediyesi olarak sana kalem aldım. - I got you a pen as a birthday present.

present
{i} belge
present
tanıtmak
present
sahnede göstermek
present
{i} şimdiki zaman

Geçmişte değil, şimdiki zamanda yaşamalısın. - You must live in the present, not in the past.

Şimdiki zaman gibi zaman yok. - There's no time like the present.

present
{s} adı geçen
present
(fiil) sunmak, sahneye koymak, vermek, bulunmak (iltifat), tanıtmak, takdim etmek, ortaya koymak, ileri sürmek, aday göstermek, arzetmek, çıkarmak, ibraz etmek, nişan almak, doğrultmak (silah), doğrultmak, sahnelemek
present
{f} takdim etmek
present
takdim etme
present
şu anki

Senin şu anki sorunun her zaman aklımda. - Your present trouble is on my mind all the time.

O, şu anki maaşından memnun. - She is content with his present salary.

present
bugünkü

Tom bugünkü toplantıda hazır olacak. - Tom is going to be present at today's meeting.

Bugünkü dünya rahat yaşamını petrole borçludur. - The present world owes its convenient life to petroleum.

present
{s} bulunan, hazır, mevcut: the animals present in this region bu bölgede bulunan
Englisch - Englisch
present
the position of a soldier in presenting arms; as, to stand at present

    Silbentrennung

    the po·si·tion of a sol·dier in presenting arms; as, to stand at pres·ent

    Aussprache

Favoriten