O, sık sık soruları ile konuşmacını sözünü kesti.
- He interrupted the speaker with frequent questions.
Tom kesinlikle güzel konuşan bir konuşmacı.
- Tom certainly is an eloquent speaker.
Tom hoparlörde bir butona bastı.
- Tom pressed a button on the speakerphone.
Hoparlöre yakın dinledi.
- He listened closely to the speaker.
Biz hoparlörlü telefonda mıyız?
- Are we on speakerphone?
Hoparlöre yakın dinledi.
- He listened closely to the speaker.
O, iyi bir İngilizce konuşucusudur.
- He is such a good English speaker.
Sanırım bazı yabancı dil öğretmenlerinin bir yerli konuşucu ile çalışmadan üniversitelerden mezun olmaları bir ayıptır.
- I think it's a shame that some foreign language teachers were able to graduate from college without ever having studied with a native speaker.
Bazı Almanca sözcükleri telaffuz etmek, İngilizce konuşan biri için son derece zordur örn. Streichholzschächtelchen
- Some German words are extremely difficult to pronounce for an English speaker, for example: Streichholzschächtelchen.
Sözcünün yorumları oldukça rahatsız ediciydi.
- The speaker's comments were highly offensive.
Spiker seyircinin öfkesini tahrik etti.
- The speaker aroused the anger of the audience.
Spiker kendini duyuramadı.
- The speaker couldn't make himself heard.