Ağızlarını kapalı tutsalardı iyi olurdu.
- They had better have kept their mouths shut.
Masada dolu ağızla konuşmamalısın.
- You shouldn't speak with your mouth full at table.
Bu kızın güzel bir yüzü var. Kalbim ona bakmaktan erir.
- This girl has a pretty face. My heart melts from looking at it.
Tom Mary'ye bakmak için geriye döndü.
- Tom turned around to face Mary.
Söylemek istediğin şeyin sessizlikten daha iyi olduğundan emin değilsen ağzını açma.
- Don't open your mouth if you are not certain that what you want to say is better than silence.
Tom bir şey söylemek için ağzını açtı.
- Tom opened his mouth to say something.
Benimle tekrar o şekilde konuşursan, yüzünü parçalayacağım.
- If you talk to me that way again, I'm going to smash your face in.
İngiltere tehlikeli şekilde düşük gıda malzemeleri ile karşı karşıya idi.
- Britain faced dangerously low supplies of food.
Şapkamı giymeyi unuttum ve yüzüm kötü biçimde güneşten yandı.
- I forgot to wear my hat and my face got badly sunburned.
Tom'un yüzü kötü bir biçimde çürük.
- Tom's face is badly bruised.
Tom ağzını kapalı tuttu ve ne olduğunu kimseye söylemedi.
- Tom kept his mouth shut and didn't tell anyone what had happened.
Söyleyecek güzel bir şeyin yoksa ağzını kapalı tut.
- If you don't have anything nice to say, keep your mouth shut.
Wrap your laughing gear around fresh bread and tasty spreads to set yourself up for the day.
Open your mouth and say 'aah', directed the doctor.
The mouth of the river is a good place to go birdwatching in spring and autumn.
The fish mouthed the lure, but didn't bite.
The mouth of a cave.
My kid sister is a real mouth; she never shuts up.
... piece of gum in your mouth. ...
... There's a wonderful movie called "The Horse's Mouth," in ...