Onu yapmak için öğretmenliği sevmek zorundasın.
- You have to like teaching in order to do it.
Tom Mary'yi sevmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but like Mary.
İnsanlar onun tablolarını beğenmek için geldiler.
- People came to like her paintings.
Tom'u beğenmek zorundasın.
- You've got to like Tom.
Bunun gibi bir kamera almak istiyorum.
- I would like to get a camera like this.
Kız, sihir gibi kayboldu.
- The girl vanished like magic.
Ermiş falan değil o. Öyleymiş gibi duruyor sadece.
- He's not a saint. He just looks like one.
İkiz erkek kardeşler iki bezelye kadar benzer.
- The twin brothers are as like as two peas.
Sırası gelmişken, bu odada klimaya benzer bir şey yok. Onun sahip olduğu tek şey elle tutulan kağıt yelpaze.
- Incidentally, this room doesn't have anything like an air conditioner. All it has is a hand-held paper fan.
Ben Volgograd polisinden özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologise to Volgograd's police.
Bu sabah için özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologize for this morning.
Senin renk zevkinden hoşlanmıyorum.
- I don't like your taste in color.
Müstehcen fıkraları sevmem fakat onları anlattığında ondan çok zevk alırım.
- I don't like dirty jokes, but I get a kick out of it when you tell them.
Biraz kahve ister misin?
- Would you like some coffee?
Londra'ya gitmek isterim.
- I'd like to go to London.
Sanki o seni başka bir dünyaya çekecek.
- It feels like it's going to absorb you into another world.
Televizyonda gösterilen şey, sanki, toplumun neye benzediğinin bir yansımasıdır.
- What is shown on television is, as it were, a reflection of what society is like.
Ben elma ve muz ve benzeri farklı meyveler yedim. Ayrıca iki patates yedim.
- I ate different fruits like apples and bananas and such. I also ate two potatoes.
Ben erkek kardeşime benzerim.
- I am like my brother.
Tom balık tutmaktan hoşlanmaz.
- Tom doesn't like fishing.
Bunu o şekilde tutmak istiyorum.
- I'd like to keep it that way.
Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür.
- True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart.
Bütün renkleri eşit derecede severim.
- I like all the colors equally.
Ben sizi eşime tanıtmak istiyorum.
- I'd like to introduce you to my wife.
Tom Chris'e onun eşarbını sevmediğini söylediğinde, o ondan kurtuldu.
- When Tom told Chris he didn't like her scarf, she got rid of it.
Bağlantıları değiştirmek ister misin?
- Would you like to exchange links?
Bağımsız olmayı severim.
- I like being independent.
Görünüşe göre Google o özelliği artık kullanmıyor.
- It looks like Google deprecated that functionality.
O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor!
- That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!
Ancak Japonya hâlâ diğer ülkeler tarafından yeterince anlaşılamamıştır, ve Japonlar, aynı şekilde, yabancıları anlamayı zor bulmuştur.
- Yet Japan is still not sufficiently understood by other countries, and the Japanese, likewise, find foreigners difficult to understand.
Roger şarkı yazmayı seviyordu. Aynı zamanda kendi şarkılarını sahnede söylemeyi de seviyordu.
- Roger liked writing songs. He also liked to perform his own songs on the stage.
Trafik kazalarının yağışlı günlerde meydana gelmesi olasıdır.
- Traffic accidents are likely to occur on rainy days.
Tom Mary'nin hâlâ evde olduğunun olası olduğunu düşünmüyordu.
- Tom didn't think it was likely that Mary was still at home.
Mary'nin görünme şeklini beğeniyorum.
- I like the way Mary looks.
Tom, Mary'nin onun yeni şarkısını beğenip beğenmeyeceğini görmek istiyor.
- Tom wants to see if Mary likes his new song.
divint ye knaa, like?.
She was, like, sooooo happy.
These hamburgers taste like leather.
Tell me your likes and dislikes.
It seemed like you didn't care.
And you're like, no not in a million years, you're nasty please leave me alone..
His countenance likes me not.
We like to keep one around the office just in case.
And then he, like, got all angry and left the room.
And therefore it is the best way, if you like of it, to examine these taken from experiments touching the Earth, and then proceed to those of the other kind.
There are lots of birds like ducks and gulls in this park.
I really like Sandra but don't know how to tell her.
It was something the likes of which I had never seen before.
I like the Seattle Mariners this season.
He was so angry, like.
and this is not a sky, it is a Soul and living Face! Nothing liker the Temple of the Highest, bright with some real effulgence of the Highest, is seen in this world.
Tom isn't very likely to want to do that.
- Tom is not very likely to want to do that.
Tom isn't likely to want to do that.
- Tom isn't likely to want to do that.
... like that meerkat, the sentry up on the mound. ...
... Why do developers like us don't get those? ...