Ben akşam yemeği sırasında bir kelime söylemedim. Biz neredeyse bir saat sessiz kaldık.
- I didn't say a word during the dinner. We kept quiet for almost an hour.
Haberi yüz kelimeye kadar kısalt.
- Boil the news down to a hundred words.
Brian'dan henüz bir haber almadık.
- We've had no word from Brian yet.
Bunun gerçek bir bilgi olduğunu sanmıyorum.
- I don't think that's a real word.
Konuştuğu insanlar daha önce bir bilgisayar görmedikleri için Tom computer kelimesini nasıl çevireceğini bilmiyordu.
- Tom didn't know how to translate the word computer because the people he was talking to had never seen one.
As they fell apart against Austria, England badly needed someone capable of leading by word and example.