Ben akşam yemeği sırasında bir kelime söylemedim. Biz neredeyse bir saat sessiz kaldık.
- I didn't say a word during the dinner. We kept quiet for almost an hour.
Haberi yüz kelimeye kadar kısalt.
- Boil the news down to a hundred words.
Onun ölüm haberini aldık.
- We received word of her death.
Konuştuğu insanlar daha önce bir bilgisayar görmedikleri için Tom computer kelimesini nasıl çevireceğini bilmiyordu.
- Tom didn't know how to translate the word computer because the people he was talking to had never seen one.
Tom'un durumu hakkında bir bilgi var mı?
- Is there any word on Tom's condition?
As they fell apart against Austria, England badly needed someone capable of leading by word and example.