Ölüler ve yaralılar yakında her yerde yatıyordu.
- The dead and wounded soon lay everywhere.
Savaşın sonunu yalnızca ölüler görür.
- Only the dead have seen the end of war.
Ölüm iki şeyden biridir.O ya ölümlülüktür, ve ölüler herhangi bir şeyin bilincinde değildir; ya da bize söylenildiği gibi, gerçekten bir değişikliktir: ruhun bu yerden ötekine göç etmesidir.
- Death is one of two things. Either it is annihilation, and the dead have no consciousness of anything; or, as we are told, it is really a change: a migration of the soul from this place to another.
Yaşayanların sayısı ölülerinkinden daha azdı.
- The number of the living was smaller than that of the dead.
Onun ölü olabileceğinden korkuyorlar.
- They fear that he may be dead.
Yaşayanların sayısı ölülerinkinden daha azdı.
- The number of the living was smaller than that of the dead.
Onların cansız olduklarını düşünüyor musun?
- Do you think they're dead?
Onlar seni cansız görmek istiyor.
- They want to see you dead.
Araba bataryam ölmüş.
- My car battery is dead.
Sık sık ölmüş annemi düşünürüm.
- I often think of my dead mother.
Bütün gün yürümekten çok yoruldum.
- I am dead tired from walking around all day.
Tom Mary'nin çoktan öldüğünü bilmiyordu.
- Tom didn't know that Mary was already dead.
Kuru bir yaprak yere düştü.
- A dead leaf fell to the ground.
Lütfen ona kuru yapraklardan kurtulmasını söyle.
- Please tell him to get rid of the dead leaves.
Düşen bir ağaç tarafından hareketsiz kaldı.
- He was pinned down by a fallen tree.
Tom nehire atlama cesaretinin olmasını ve düşen bebeği kurtarmayı diledi.
- Tom wished he had had the courage to jump into the river and save the baby that had fallen in.
Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
- All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
Ben plana tamamen karşıyım.
- I'm dead against the plan.
Tom eve çok yorgun geldi.
- Tom came home dead tired.
Aniden, ölen annemi düşündüm.
- I suddenly thought of my dead mother.
Uyuşukluk ya da tembellik yedi ölümcül günahtan biridir.
- Sloth or laziness is one of the seven deadly sins.
Parti tamamen sıkıcıydı.
- The party was perfectly deadly.
Düşmüş bir kaya onun yolunu kapadı.
- A fallen rock barred his way.
Düşmüş bir ağaç patikayı kapadı.
- A fallen tree blocked the path.
Bahçe düşmüş yapraklarla kaplıydı.
- The garden was covered with fallen leaves.
Düşmüş bir kaya onun yolunu kapadı.
- A fallen rock barred his way.
Ben plana tamamen karşıyım.
- I'm dead against the plan.
Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
- All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
Yol bir çıkmaz sokağa geldi.
- The road came to a dead end.
Bu yol bir çıkmaz sokak.
- This road is a dead end.
Is this beer glass dead?.
Now that the motor’s dead you can reach in and extract the spark plugs.
dead stop; dead sleep; dead giveaway; dead silence.
She stood with dead face and limp arms, unresponsive to my plea.
All of my grandparents are dead.
After sitting on my hands for a while, my arms became dead.
When a man's verses cannot be understood, nor a man's good wit seconded with the forward child, understanding, it strikes a man more dead than a great reckoning in a little room.
dead air; a dead glass of soda.
That’s dead sure!.
dead center; dead aim; a dead eye; a dead level.
Have respect for the dead.
dead time; dead fields; also in compounds.
He is dead to me.
the dead load on the floor; a dead lift.
The dead of night. The dead of winter.
... security model, then we are all dead meat. Self-driving cars must be conservative in ...
... ( lisping ) DEAD BODY OUT OF HERE ...