Kanın görünüşüne asla dayanamadım.
- I never could stand the sight of blood.
Görünüşte şaşırmış gibi duruyordu.
- She stood astonished at the sight.
Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
- Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
Bir köpeğin sadece bakışı onu korkuttu.
- The mere sight of a dog made her afraid.
İlk görüşte ona âşık oldu.
- She fell in love with him at first sight.
İlk görüşte ona âşık oldu.
- He fell in love with her at first sight.
Kötü hava nedeniyle, şehir gezisi düşünceleri terk edildi.
- Because of the bad weather, any thought of sight-seeing in the city was abandoned.
Dün, halam görüşünü yeniden kazandı.
- Yesterday, my aunt regained her sight.
Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
- Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
... relevant, or ability to see across a broader spectrum of ...