Umarım sizin için işler yolunda gidiyordur.
- I hope things have been going well for you.
Andrina'nın işleri ciddiye almadığını bilirim ama kendisi harika bir arkadaş.
- I know Andrina doesn't take things seriously, but she is a wonderful friend.
Batman hakkında bilmeniz gereken şey, onun süper kahraman olmasıdır.
- The thing you have to know about Batman is, he's a superhero.
Lütfen değerli şeyleri burada bırakmayın.
- Please don't leave valuable things here.
Eşyaları biraz daha ciddi bir şekilde al.
- Take things a little more seriously.
Dolapta Tom'un eşyalarının bulunduğu bir kutu buldum.
- I found a box of Tom's things in the closet.
Bütün bu şeyi planlayan kişi sen miydin?
- Were you the one who planned this whole thing?
Yanlış şey yapan kişi bendim, sen değil.
- I was the one who did the wrong thing, not you.
Olayları gerçekten oldukları gibi görmeye çalış.
- Try to see things as they really are.
Biz zengin ya da fakir olup olmadığımıza göre, olayları farklı görürüz.
- We see things differently, according to whether we are rich or poor.
Büyük annem giysiler örmeyi seviyor.
- My grandmother likes to weave things.
Bir Japon insanı böyle bir şeyi asla yapmazdı.
- A Japanese person would never do such a thing.
O tür şeyi ne tip insan yapardı?
- What sort of person would do that kind of thing?
Eğer su olmasa canlılar yaşayamaz.
- If it were not for water, no living things could live.
Tüm canlılar bir gün ölür.
- All living things die some day.
Ben nesneleri sınıflandırmada iyi değilim.
- I'm not good at classifying things.
Aşağıdaki sözcüklere adıl denir ve cümlede özne olarak kullanılırlar. Onlar bir kişi veya nesne sunarlar.
- The following words are called pronouns and are used as the subject of a sentence. They represent a person or a thing.
Çocukların çok şeye ihtiyacı var, ancak her şeyden önce sevgiye ihtiyaçları var.
- Children need many things, but above all they need love.
Yapmanıza ihtiyaç duyduğum bir şey daha var.
- There's one more thing I need you to do.
Öyle şeyler konusunda bilgim yok.
- I don't know about things like that.
Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
- We talked about various things.
Kimse bir defada iki şeyi yapamaz.
- Nobody can do two things at once.
Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı.
- Nobody could explain how the thing was made.
you poor thing.
The thing is, I don't have any money.
... GET THESE THINGS OFF ME! I CAN'T TAKE IT ANYMORE. ...
... A COUPLE OF THINGS ARTHUR OBVIOUSLY DOESN'T HAVE. ...