tesadüf

listen to the pronunciation of tesadüf
Türkisch - Englisch
coincidence

It was just a coincidence. - Bu sadece bir tesadüftü.

Tom doesn't think this is a coincidence. - Tom bunun bir tesadüf olduğunu sanmıyor.

incidence
chance event, chance meeting; coincidence, accident
conjunction
happenstance
chance, hazard (personified or treated as an agency)
fluky
flukey
chance

We met her brother at the shop by chance. - Onun kardeşiyle tesadüfen dükkânda karşılaştık.

I chanced on a beautiful girl. - Tesadüfen güzel bir kıza rastladım.

contingency
chance event, accident, happenstance; a chance meeting, an accidental encounter; coincidence
accident

I only found out about it purely by accident. - Ben onun hakkında tamamen tesadüfen öğrendim.

I met her by accident. - Tesadüfen onunla karşılaştım.

hap

It happened that I saw her on the bus. - Tesadüfen onu otobüste gördüm.

It so happened that I rode in the same train with him. - Tesadüfen onunla aynı trene bindim.

fortuity
encounter
chance meeting
incident
casualness
haphazardness
haphazard
fortuitousness
fortune
fluke

Maybe it was just a fluke. - Belki de bu sadece bir tesadüftü.

I thought it was a fluke. - Ben onun bir tesadüf olduğunu düşündüm.

tesadüf eden
coincident
tesadüf etmek
1. to meet or encounter by chance, chance to meet, chance upon, come across, come upon, happen upon. 2. (for something) to happen to take place on/at/in, happen to occur on/at/in. 3. (for something) to happen to hit or collide with. 4. to coincide with, occur at the same time as. 5. (for something) to happen to be at the same level as (something else), happen to be on a line with (something else): Ağacın en üst dalı yatak odasının penceresine tesadüf ediyordu. The topmost branch of the tree chanced to be level with her bedroom window
tesadüf etmek
happen
tesadüf etmek
a) to meet by chance, to come across b) to coincide with
tesadüf etmek
hap
tesadüf etmek
happen by chance
aksi tesadüf
unfortunate coincidence
aksi tesadüf
a) unfortunate coincidence b) unluckily
aksi tesadüf
1. As bad luck would have it, .... 2. unfortunate coincidence
Türkisch - Türkisch
(Osmanlı Dönemi) Rastgelme. Bir şey kendiliğinden olma. Tedbirsiz meydana gelme. Bak: Delil-i inayet
(Hukuk) Rastlantı
Rastlantı, rast geliş
Yalnız ihtimallere bağlı olduğu düşünülen olayların kesin olmayan, değişebilen sebebi
(Osmanlı Dönemi) rastlantı, rastgele olmak
Yalnız ihtimallere bağlı olduğu düşünülen olayların kesin olmayan, değişebilen sebebi: "Öyle bir tesadüf olsa ki, bir saatçik şu doktorla oturup konuşabilse!"- M. Ş. Esendal
rast
TESADÜF ETMEK
(Hukuk) Rastlamak
tesadüf etmek
Rastlamak, rast gelmek
Tesadüfler
(Osmanlı Dönemi) A'RAZ
tesadüf
Favoriten