Whenever I'm on top of a mountain, I feel grateful.
- Ne zaman bir dağın tepesinde olsam kendimi minnettar hissediyorum.
The air on top of the mountain was very thin.
- Dağın tepesindeki hava çok inceydi.
There on the top of a high mountain they built a small town of their own and lived in peace.
- Orada yüksek bir dağın tepesinde kendilerine ait küçük bir kasaba inşa ettiler ve huzur içinde yaşadılar.
There used to be a castle on the top of the mountain.
- Dağın tepesinde bir kale vardı.
There is a shrine atop the mountain.
- Dağın tepesinde bir tapınak vardır.
The person with the dog was so slow on the hill.
- Köpekli birisi, tepede bayağı yavaştı.
When I have finished writing the letter, I will take you to the lake about two miles beyond the hill.
- Ben mektubu yazmayı bitirdiğimde, seni yaklaşık olarak tepenin iki mil ötesindeki göle götüreceğim.
Can you see that mountain with the snow-covered peak?
- Tepesi karla kaplı olan şu dağı görebiliyor musun?
Mount Everest is the world's highest peak.
- Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.
Everyone knows that he worked hard to get to the top of the company.
- Şirketin tepesine gelmek için, onun sıkı çalıştığını herkes biliyor.
She's too short to reach the top.
- O, tepeye ulaşamayacak kadar çok kısa.
That's only the tip of the iceberg.
- O sadece buz dağının tepesi.
It's the tip of the iceberg.
- Bu, buzdağının tepesi.
The tower occupied a prominent spot on the ridge.
- Kule tepede önemli bir yer işgal etti.
He was covered with mud from head to foot.
- Tepeden tırnağa çamurla kaplıydı.
The boy next door fell head first from a tree.
- Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.
He fell head over heels into the water.
- O suya tepetaklak düştü.
The boy next door fell head first from a tree.
- Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.
The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine.
- Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
Look at the mountain whose top is covered with snow.
- Tepesi karla kaplı olan dağa bak.
Mount Everest is the world's highest peak.
- Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.
The surfer tried to ride the crest of the wave.
- Sörfçü dalganın tepesinde gitmeye çalıştı.
He never looks down on poor people.
- O, fakir insanlara asla tepeden bakmaz.
She was out of breath from walking up and down hills.
- O, tepelerde aşağı yukarı yürürken nefes nefese idi.
Dan jumped onto the roof of a passing train.
- Dan geçen bir trenin tepesine atladı.
I just finished reading Wuthering Heights.
- Ben Uğultulu Tepeler'i okumayı yeni bitirdim.
I just finished reading Wuthering Heights.
- Ben sadece Uğultulu Tepeler'i okumayı bitirdim.