Austria's hilly landscapes reminded Mr. Bogart of The Sound of Music.
- Avusturya'nın tepelik manzaraları Bay Bogart'a Müziğin Sesini hatırlattı.
Chongqing is a hilly city with winding streets.
- Chongqing dolambaçlı sokaklarıyla tepelik bir şehir.
The royal palace was built on a hill.
- Kıraliyet Sarayı bir tepenin üstüne yapıldı.
The person with the dog was so slow on the hill.
- Köpekli birisi, tepede bayağı yavaştı.
Mount Everest is the world's highest peak.
- Everest Dağı Dünyanın en yüksek tepesidir.
Can you see that mountain with the snow-covered peak?
- Tepesi karla kaplı olan şu dağı görebiliyor musun?
She's too short to reach the top.
- O, tepeye ulaşamayacak kadar çok kısa.
He lives at the top of the hill.
- O, tepenin üst kısmında yaşıyor.
What you see above the water is just the tip of the iceberg.
- Suyun üstünde gördüğün şey sadece buz dağının tepesi.
That's only the tip of the iceberg.
- O sadece buz dağının tepesi.
The tower occupied a prominent spot on the ridge.
- Kule tepede önemli bir yer işgal etti.
The boy next door fell head first from a tree.
- Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.
She was soaked from head to foot.
- Tepeden tırnağa sırılsıklam olmuştu.
The boy next door fell head first from a tree.
- Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.
He fell head over heels into the water.
- O suya tepetaklak düştü.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine.
- Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı.
At last, they reached the top of the mountain.
- Sonunda, onlar dağın tepesine ulaştı.
Look at the mountain whose top is covered with snow.
- Tepesi karla kaplı olan dağa bak.
The surfer tried to ride the crest of the wave.
- Sörfçü dalganın tepesinde gitmeye çalıştı.
She was out of breath from walking up and down hills.
- O, tepelerde aşağı yukarı yürürken nefes nefese idi.
Nick looks down on anyone who comes from a rural area.
- Nick kırsal alandan gelen birine tepeden bakıyor.
Dan jumped onto the roof of a passing train.
- Dan geçen bir trenin tepesine atladı.
I just finished reading Wuthering Heights.
- Ben sadece Uğultulu Tepeler'i okumayı bitirdim.
I just finished reading Wuthering Heights.
- Ben Uğultulu Tepeler'i okumayı yeni bitirdim.