This idea is the basis of my argument.
- Bu fikir benim iddiamın temelidir.
Discrimination on the basis of gender is prohibited.
- Cinsiyet temelli ayrımcılık yasaklanmıştır.
Your idea has no foundation at all.
- Sizin fikrinizin hiç temeli yok.
A house is built on top of a solid foundation of cement.
- Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
What are the basic rules for keeping a dog?
- Bir köpek bakmanın temel kuralları nelerdir?
Let's learn the basic tags in order.
- Temel etiketleri sırayla öğrenelim.
Baseless speculations.
- Temelsiz spekülasyonlar.
Nothing is more contemptible than respect based on fear.
- Hiçbir şey korku temelli saygıdan daha aşağılık değil.
The essential points of my argument have been expressed in the preceding pages.
- Benim görüşümün temel noktasını önceki sayfalarda ifade ettim.
Education is one of the most essential aspects of life.
- Eğitim, yaşamın en temel yönlerinden biridir.
Let us turn now to the fundamental issue.
- Şimdi temel konuya dönelim.
When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
- Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.
We still have to solve the underlying problem.
- Biz hâlâ temel sorunu çözmek zorundayız.
Education shall be free, at least in the elementary and fundamental stages.
- Eğitim, en azından ilk ve temel aşamalarda parasızdır.
This is an elementary error of reasoning.
- Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.
The house burned to the ground.
- Ev temele kadar yandı.
You're wasting your energy. Your complaint is groundless.
- Enerjini harcıyorsun. Şikayetin temelsiz.
Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people.
- Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.
Instant noodles are a staple among college students.
- Anlık şehriyeler üniversite öğrencileri arasında temel bir yemektir.
We need to get back to the basics.
- Bizim temellere geri dönmemiz gerek.
We're going to go back to basics.
- Biz temel öğelere geri gideceğiz.
Freedom of speech is the cornerstone of democracy.
- Konuşma özgürlüğü, demokrasinin temel taşıdır.
Make solidarity and equal rights the cornerstone of public policy.
- Dayanışma ve eşit haklar kamu politikasının temel taşını oluşturur
Honesty is the primary reason for his success.
- Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.
What was your primary focus while you were in college?
- Üniversitedeyken temel odağın neydi?
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
Bravery is a central principle of Hanukkah.
- Cesaret, Hanuka'nın temel bir ilkesidir.
The government must make fundamental changes.
- Hükümet temel değişiklikler yapmalı.
Let us turn now to the fundamental issue.
- Şimdi temel konuya dönelim.
Marriage is the main cause of all divorces.
- Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir.
What is the main purpose of this plan?
- Bu planın temel amacı nedir?
Don't discriminate against people based on nationality, gender, or occupation.
- İnsanlara milliyet, cinsiyet veya meslek temelinde ayrımcılık yapmayın.
Nothing is more contemptible than respect based on fear.
- Hiçbir şey korku temelli saygıdan daha aşağılık değil.
We must get to the root of the problem.
- Problemin temeline gitmeliyiz.
The principal goal of NASA's Juno mission is to understand the origin and evolution of Jupiter.
- NASA'nın Juno misyonunun temel hedefi Jüpiterin kökeni ve evrimini anlamaktır.
This is one of the principal arguments against your plan.
- Bu, senin planına karşı temel argümanlardan biridir.
I'm getting to the bottom of this.
- Bunun temeline iniyorum.
I need to get to the bottom of this.
- Bunun temeline inmeliyim.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
Weak foundations caused the house to subside.
- Zayıf temeller evin çökmesine yol açtı.