telâş

listen to the pronunciation of telâş
Türkisch - Englisch
{i} fuss

Tom is extremely fussy. - Tom son derece telaşlıdır.

You're quite fussy, aren't you? - Oldukça telaşlısın, değil mi?

{i} haste
{i} hurry

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

Tom was in no particular hurry to get back home. - Tom'un, eve dönmek için özel bir telaşı yoktu.

{i} rush

Tom usually eats in a rush. - Tom genellikle telaş içerisinde yemek yer.

precipitancy
bustle
panic

Panicking won't help. - Telaş etmenin bir faydası olmayacak.

to-do, flutter, flurry, commotion
directness
(emotional) agitation (characterized by a feeling of anxiety mixed with urgency that manifests itself in a display of haste)
discomposure
hastiness
flap
taking
racket
helter-skelter
flurry
precipitation
alarm

The noise alarmed the whole town. - Gürültü tüm kasabayı telaşlandırdı.

I didn't want to alarm you. - Sizi telaşlandırmak istemedim.

whirl
precipitateness
precipitance
rush, haste, fluster, flutter, bustle, alarm, precipitation
commotion
ado
fussiness
fever
excitement
flutter
{i} pucker
{i} storm
{i} stir
(Konuşma Dili) kerfuffle
precipitate
stew
hurry-scurry
ferment
precipitousness
sweat
{i} fidget
hustle
mix-up
fluster

Tom seemed flustered. - Tom telaşlı görünüyordu.

When I got the phone call telling me of my father's death, I was completely flustered. - Bana babamın ölümünü bildiren telefon konuşmasını aldığımda tamamen telaşlanmıştım.

turmoil
heebie jeebies
trepidation
pother
{i} ruffle
hurryscurry
dither
dithers
helter skelter
swivet
{i} fume
{i} disturbance
{i} tingle
precipitous
{i} tizzy
todo
to do
hasty
helterskelter
fussy

Tom is extremely fussy. - Tom son derece telaşlıdır.

Tom was a fussy baby. - Tom telaşlı bir bebekti.

telaş etmek
bustle
telaş içinde
in a hurry
telaş almak/-a düşmek
(for someone) to get agitated, get in a swivet
telaş etmek
to bustle, to be flustered
telaş etmek
to behave agitatedly
telaş içinde olmak
to be in a flap
gereksiz telaş
fuss
aşırı telâş
over anxiety
gereksiz telâş
kerfuffle
gereksiz telâş
false alarm
gereksiz telâş
indecent haste
toplu telaş
stampede
yok yere telaş
much ado about nothing
Türkisch - Türkisch
Herhangi bir sebeple acelecilik: "Atatürk'ün gelişini göremedik ama, koridordaki telaştan meseleyi anladık."- H. Taner
Herhangi bir sebeple acelecilik
Kaygı, tasa, sıkıntı, endişe
Kaygı, tasa, sıkıntı, endişe: "Ben geçerken, onun telaşı, sizi dürtmesi gözümden kaçmadı."- H. E. Adıvar. Şaşkınlıktan doğan karışıklık, kargaşa: "O günü vapurda bulunup da hanımların telaşını görseydiniz."- R. N. Güntekin
Şaşkınlıktan doğan karışıklık, kargaşa
Bir şeyi yapmakta gösterilen acelecilik
telaşe
telaş etmek
Sıkıntı duyarak acele etmek, endişelenmek, telâşlanmak
telâş
Favoriten