The only room available is a double.
- Mevcut tek oda iki kişiliktir.
Man is the only animal that can laugh.
- İnsan gülebilen tek hayvandır.
Kill two birds with one stone.
- Tek bir taşla iki kuş öldür.
Replace the old tires with new ones.
- Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.
I don't have a single enemy.
- Benim tek bir düşmanım yok.
In Japan almost all roads are single lane.
- Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.
For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first.
- Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.
Being an only child, he was the sole inheritor.
- O, tek çocuk olduğu için, tek mirasçıydı.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.
United States want to be the World unique superpower.
- Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki tek süper güç olmak istiyor.
After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
One, three, five, seven and nine are odd numbers.
- Bir, üç, beş, yedi ve dokuz tek sayılardır.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
She is used to living alone.
- Tek başına yaşıyordu.
She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
- O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.
Tom offered to carry Mary's suitcase, but she told him she wanted to carry it herself.
- Tom, Mary'ye valizini taşımayı teklif etti ama Mary, valizi kendisinin taşımak istediğini söyledi.
There are no wheels on this suitcase.
- Bu bavulda tekerlekler yok.
He flatly turned down our request.
- Teklifimizi açıkca geri çevirdi.
I've got a flat tire.
- Bir patlak tekerim var.
History is merely repeating itself.
- Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
- Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
The one and only dessert my son eats is chocolate cake.
- Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.
To form the plural in Esperanto, add a j to the singular.
- Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.
The opening address alone lasted one hour.
- Açılış konuşması tek başına bir saat sürdü.
Tom's only companion is his dog.
- Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.
Sami's only companion was his dog.
- Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.
Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
- Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
Postal services are a government monopoly.
- Posta hizmetleri devlet tekelindedir.
He was opposed to monopolies.
- O, tekellere karşıydı.
I know a girl who can ride a unicycle.
- Tek tekerlekli bisiklete binebilen bir kız tanıyorum.
A unicycle has one wheel.
- Tek tekerli bisikletin tek tekeri vardır.
Amelia Earhart was the first woman to fly across the Atlantic solo.
- Amelia Earhart Atlantiği tek başına uçarak geçen ilk kadındı.
Whether you’re flying solo or in a relationship, I'll be thinking of you this Valentine’s Day.
- İster tek başına uçuyor ol, ister bir ilişki içinde ol, bu Sevgililer Günü seni düşünüyor olacağım.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
Tom claims one and only one god exists.
- Tom tek ve sadece tek bir tanrı olduğunu iddia eder.
I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us.
- Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.
All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place.
- Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.
After the Singularity, we will all have nine dimensional sex organs.
- Tekillikten sonra, hepimizin dokuz boyutlu cinsel organları olacak.
A noun can be singular or plural.
- Bir isim tekil veya çoğul olabilir.
To Japanese, an American baby sleeping by himself seems lonely.
- Japonlara göre, tek başına uyuyan bir Amerikan bebeği yalnız görünüyor.
Just because I'm alone doesn't mean I'm lonely.
- Tek başıma olmam yalnız olduğum anlamına gelmez.
It must be terribly difficult, running her household on her own after divorcing.
- Boşandıktan sonra evinde tek başına koşuşturmak son derece zor olmalı.
The deer was running by itself.
- Geyik tek başına koşuyordu.
Jim has asked Anne out several times.
- Jim Anne'e birkaç kez çıkma teklif etti.
Tom lived alone for several years.
- Tom yıllarca tek başına yaşadı.