Tom gave Mary a threatening look.
- Tom Mary'ye tehdit edici bir görüntü verdi.
He wrote a threatening letter to his girlfriend.
- O, kız arkadaşına tehdit edici bir mektup yazdı.
Someone made a threat to kill that politician.
- Birisi o politikacıyı öldürmekle tehdit etti.
They threatened to kill me so I gave them up my wallet.
- Beni öldürmekle tehdit ettiler bu yüzden cüzdanımı onlara verdim.
Three men menaced him with knives.
- Üç adam bıçaklarla onu tehdit etti.
They threatened to kill me so I gave them up my wallet.
- Beni öldürmekle tehdit ettiler bu yüzden cüzdanımı onlara verdim.
He threatened to make it public.
- Onu ortaya dökmekle tehdit etti.