That disease is incurable.
- Bu hastalık tedavi edilemez.
Tom has an incurable disease.
- Tom'un tedavi edilemez bir hastalığı var.
Genetic diseases are mostly irremediable.
- Genetik hastalıklar çoğunlukla tedavi edilemez.
Prevention of stillbirth is very difficult, as many causes of stillbirth remain either unknown or untreatable.
- Ölü doğumun birçok nedenleri bilinmeyen ya da tedavi edilemez olarak kalırken, ölü doğumun önlenmesi çok zordur.
He intends to devote his life to curing the sick in India.
- O, hayatını Hindistan'daki hastaları tedavi etmeye adamak istiyor.
Tea tree oil is a natural remedy that can be used to treat acne.
- Çay ağacı yağı akneyi tedavi etmek için kullanılabilen doğal bir çözümdür.
The doctor cured him of his cancer.
- Doktor kanseriyle ilgili onu tedavi etti.
It will cure you of your headache in no time.
- O, hiçbir zaman senin baş ağrını tedavi etmeyecek.