tazeleme

listen to the pronunciation of tazeleme
Türkisch - Englisch
instauration
refreshing
{i} refresh

She looked at the picture to refresh her memory. - O, hafızasını tazelemek için resme baktı.

In August, I have a technological refresher course that lasts two months. - Ağustos ayında, iki ay süren teknolojik tazeleme kursum var.

tazelemek
{f} freshen

Before going to work in Paris I have to freshen up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.

Would you like to freshen up? - Makyajını tazelemek ister misin?

tazelemek
renew
tazelemek
{f} refresh

She looked at the picture to refresh her memory. - O, hafızasını tazelemek için resme baktı.

tazelemek
replenish
tazele
{f} refresh

Moderate exercise will refresh both mind and body. - Orta dereceli egzersiz hem aklımızı hem bedenimizi tazeler.

She refreshed her memory with the photo. - Fotoğrafla hafızasını tazeledi.

tazele
{f} refreshed

She refreshed her memory with the photo. - Fotoğrafla hafızasını tazeledi.

I feel completely refreshed after spending a week in the country. - Ben kırsalda bir hafta geçirdikten sonra tamamen tazelenmiş hissediyorum.

tazele
brush up on

Before going to study in Paris, I have to brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.

If you're going to go to France, you should brush up on your French. - Fransa'ya gideceksen, Fransızcanı tazelemelisin.

tazele
{f} refreshing
tazelemek
furbish
bilgi tazeleme kursu
refresher course
tazelemek
brush up

Before going to work in Paris I need to brush up my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.

He went to the United States last year to brush up his English. - İngilizcesini tazelemek için geçen sene ABD'ye gitti.

tazelemek
freshen up

Would you like to freshen up? - Makyajını tazelemek ister misin?

Before going to work in Paris I have to freshen up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.

tazelemek
to instill (a feeling or thought) in one again
tazelemek
to freshen up; to renew; to replenish
tazelemek
top up
tazelemek
to add water to (a food previously cooked) and reheat it: Dünkü çorbayı tazeledim. I reheated yesterday's soup
tazelemek
to replace (something old) with something fresh: Küpteki suyu tazeleyelim. Let's put fresh water in the water jar. Çayını tazeleyeyim mi? May I give you another glass of tea?
tazelemek
rub up
tazelemek
recreate
tazelemek
renovate
tazelemek
top_up
tuvalet tazeleme odası
powder room
Türkisch - Türkisch
Tazelemek işi
tazelemek
Bir işi bir daha yapmak, tekrarlamak
tazelemek
Yenisiyle veya tazesiyle değiştirmek: "Barmenle yardımcısı boşalan kadehleri tazeliyorlardı."- Ç. Altan
tazelemek
Unutulmuş bir duygu veya bir düşünceyi yeniden canlandırmak
tazelemek
Yenisiyle veya tazesiyle değiştirmek
tazelemek
Bazı yiyecekleri, bayatlamışken kaynatıp taze duruma getirmek
tazelemek
Bir işi bir daha yapmak, tekrarlamak: "Hoca bir kere daha tazeleyince harıl harıl yazmaya koyuldu."- H. Taner
tazelemek
Bozulduğu düşünülen bir bağ veya inancı yeniden yapmak: "İmam Efendi abdest tazeleyecekmiş dediler."- M. Ş. Esendal
tazelemek
Bozulduğu düşünülen bir bağ veya inancı yeniden yapmak
tazelemek
Unutulmuş bir duygu veya bir düşünceyi yeniden canlandırmak: "Rica ederim, bu bahisleri açıp da dert tazeleme!"- R. H. Karay
tazeleme
Favoriten